🐉 Asık Suratlı Olmayan Yüzü Her Zaman Gülen
İlkgün bir bakan bir daha bakardı 2. Günü yine ben ben olurdum ve görünmezleri oynardım. Sonra saçmalardım yine . Yeni bir ortama gireyim elbet ordan biri ile olur derdim. Sonra bir bakardım ki çoğu aslında seni bana hatırlatıyor kaçar başka bir yere giderdim. Orda da fark ederdim ki ben gerçekten de sensiz bir hiçmişim.
Neşesi her zaman gülen yüzü, hareketliliği ile kampımızı şenlendiren, aynı zamanda bizlere mini bir zumba gösterisiyle dans ettiren Hatice Hanım'a,
TimFranks. BBC Muhabiri / Pensilvanya. 27 Ocak 2014. Fethullah Gülen Türkiye’deki en güçlü ikinci kişi olarak nitelendiriliyor. Gülen aynı zamanda kendi kararıyla sürgün gittiği ABD
Herzaman bakımlı, temiz ve şık görünen Hugo insanların onu daima beğenmesini istermiş. 12 İnsomnia Mark Twain. Asıl adı Samuel Langhorne Clemens olan Mark Twain’in en ünlü kitabı bir çocuk romanı olan Tom Sawyer’in Maceraları‘dır. Bu kitap aynı zamanda daktilo ile yazılan ilk kitap olma özelliği taşıyor.
CevatŞakir KABAAĞAÇLI (Halikarnas Balıkçısı) öyküleri. Tütün evinde işleyen çeşit çeşit kadının arasında, Tezgâhtar Handan en güzeliydi. Evindeki besin eksikliği, her gün soluduğu tütün tozu, onu çirkinleştireceğine, tersine, tenini büsbütün apak ediyor, yüzünün çizgilerini daha da inceltiyor ve kapkara
SevgiliNunu, evladına acil şifalar diliyorum. Allah, biz anneleri, evlatlarımızla sınamasın. Ben her şeyin yolunda olduğuna, çok kötü bir durumun olmadığını inanıyorum. Yorumları aktive etttiğine göre, demek ki çok üzücü bir durum yok diye düşünüyorum. Dualarım, her zaman, tüm şifa bekleyenler için. Sevgiyle kal
RüyadaEski Sevgili ile Gezdiğini Görmek. Rüya sahibinin mutlu bir yaşam süreceğine ve ömür boyu elini tutacak bir eşe kavuşacağına yorulur. Muradına ermeye ve hayatında kötü giden her şeyin yaşamına giren ve ömrünü paylaşacağı bir eş ile çözüleceğine, onun yardımları ile çok zengin olmaya hem huzurlu hem de
LaBlanche Island Bodrum Her Şey Güzeldi. Otel tam anlamıyla fotoğraflarda görüldüğü gibi, havuzları çok büyük, temiz ve güzel, birçok plajı var denizi sıfır, temiz, odaları geniş ve deniz manzaralı, mini barlar her gün dolduruluyor. Yemekleri,
diyekonuştu. Sunal'ın hem sınıf arkadaşları hem de genç hocalarla çok iyi anlaştığını aktaran Dilmen, "Onlarla arada çay, kahve içerdi. Yeşilçam ile ilgili çok şey anlatırdı
Güleryüzlüolmayan bir kişi, dükkan açmamalıdır. Confucius. İyiliksever ve güleryüzlü olmak, insana, servetten ve iktidardan daha çok saygınlık ve değer sağlar. asık suratlı olmanın size de bir faydası yok güleryüzlü olmak demek her zaman gittiğiniz her ortamda ne kadar sıkıntılı insanlar olursa olsun onlara
Herşey dışardan göründüğü gibi değildir jennie her zaman blinklere karşı çok soft çok nazik olmuştur. Jisoo burnundan hasar alıp acıdan ağlarken ağrı kesicileri dayayıp sahneye çıktı. Her insan bir değildir her insan 7/24 gülmek zorunda değildir. Ben buraya yüzünü hem şapka hem maske Read more »
İsimSoylu Sözcük Ek-fiilin Zamanı Örnek Cümle I. fırsat Görülen Geçmiş Zaman Bu, genç padişah için kaçırılmayacak bir fırsatmış. II. hediye Duyulan Geçmiş Zaman Aldığı en güzel doğum günü hediyesiydi. III. etkileyici Geniş Zaman Süleymaniye Camisi çok etkileyicidir.
xjb12IV.
Öğrenci affıyla dönerek bitirdiği ve daha sonra yüksek lisans yaptığı Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden hocaları ve arkadaşları, Türk sinemasının "gülen ve güldüren yüzü" Kemal Sunal'ı her dönem en çok izlenen filmlerin unutulmaz karakterlerinden olan Sunal, vefatının 21. yıl dönümünde yad eğitimini 11 yılda bitirdiği Vefa Lisesi'nde tamamlayan Sunal, tiyatroya devam ederken şu anki adı Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi olan Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksekokulu'nda 2 yıl öğrenim eğitimini yoğun tiyatro turneleri sebebiyle yarım bırakan Sunal, 1992'de çıkan "öğrenci affı" sonrasında üniversitenin 2. sınıfından devam etti. Sunal, 51 yaşındayken 1995'te mezun sanatçı, daha sonra fakültenin Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü'nde yüksek lisans yaparak, "Televizyon ve Sinemada Kemal Sunal Güldürüsü" başlıklı bir tez ve yüksek lisanstan hocaları ile bazı arkadaşları usta oyuncu Kemal Sunal'ı AA muhabirine yüksek lisans tez danışmanı Prof. Dr. Şükran Kuyucak Esen, sanatçıyı bu çağın "Nasrettin Hocası" olarak tanımladığını derslerine devam eden ve öğrenmeye önem veren bir öğrenci olduğunu anlatan Esen, usta oyuncunun, Türkiye'nin en tanınmış oyuncusuyken, birdenbire sıradan ve dikkat çekmeyen bir öğrenci kılığına bürünebildiğini öğrenciliğin tüm gereklerini yerine getirdiğini belirten Esen, "Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Nişantaşı Binası'nın koridorlarındaki ders notu alışverişi, sınavlarda heyecanlanışı, ödevlerini hazırlarken telaşlanışı ile arkadaşlarından hiçbir farkı yoktu. Hatta notlarını öğrenmek için, not bürosundaki 'Masum abi'ye dil dökmesi, çaycı müstahdemlerle arkadaşlığı, tümüyle diğer öğrenciler gibiydi. Ama diğer öğrencilerden önemli bir farkıysa 'Türk Sineması' derslerinde, film çekimleriyle ilgili ayrıntılı bilgileri hocası ve arkadaşlarıyla paylaşması, yönetmen Ertem Eğilmez'in setlerde yaptıkları üzerine bilgiler ve anılar aktararak, dersi renklendirmesiydi." sınıf arkadaşlarının Sunal'ın kendilerinden ayrı görmediklerini, ona arkadaşça yaklaştıklarını, onun da bu ilgiye aynı şekilde karşılık verdiğini dile "kendi sineması" hakkında yüksek lisans tezi yazdığına dikkati çeken Esen, şöyle devam etti "Tezinin adı 'Televizyon ve Sinemada Kemal Sunal Güldürüsü' idi. Türk Sineması dersi sırasında vize ödevi olarak, Kemal Sunal filmlerini incelemesini istemiştim kendisinden. O zaman ödev kapsamında incelediği bu konuyu, tez konusu belirlerken hatırlattı ve Kemal Sunal filmlerini tez olarak yapmak istediğini belirtti. Sonuçta, tezde her film çözümlenmedi ama dönemin Türkiye'sinin sosyolojik yapısı ortaya konularak, bu yapıda 'Kemal Sunal filmleri' konu ve kahraman tiplemesine göre gruplandırıldı. Ayrıca bu filmlerin yıllar içinde hem sinemada hem televizyonda neden bu kadar çok izlendiği araştırıldı. Kemal bey tezini, bilim insanlarının, sanatçı ve gazetecilerin görüşlerine dayandırarak yazdı. Tezini kendi filmleri üzerine yazmış olması, kendi sineması üzerinde bir değerlendirme yapmasını ve kendisine yeni hedefler çizmesini de sağladı sanıyorum. "Esen, Sunal'ın hayatı ciddiye alan ve asık suratlı olmayan biri olduğuna dikkati çekerek, halkın gözünde starlaşmış olmasına rağmen onun doğal ve sıradan bir yaşamı olduğunu sözlerine kopya çekerken yakaladıO dönem araştırma görevlisi olan Prof. Dr. Necmi Emel Dilmen ise Sunal'ın milyonları güldüren çok ciddi bir adam olduğunu normal hayatta ciddiyet kalkanının olduğunun dile getiren Dilmen, "Ama onun yanında çok kıvrak bir zekası da vardı." gözetmen olarak girdiği bir sınavda Sunal'ı kopya çekerken gördüğünü aktararak, "Ben de yeni bir asistanım, 23 yaşındayım. Yanına gidip utana sıkıla, 'Notları kaldırsanız mı?' dedim. O da, 'yıllarca kopya çekmeme güldünüz, şimdi buna neden kızıyorsunuz?' dedi. Karşılıklı gülüştük ama sonunda notları kaldırdı. O uyarıyı gayet ciddiye aldı." diye hem sınıf arkadaşları hem de genç hocalarla çok iyi anlaştığını aktaran Dilmen, "Onlarla arada çay, kahve içerdi. Yeşilçam ile ilgili çok şey anlatırdı. 'Sinema tarihi' diye bir ders alıyordu ama kendisi çok canlı bir tarihti. Kemal Sunal güldürüsünün aslında dayandığı toplumsal yapıyı iyi etüt etmişti. Yaptığı her hareketi bilinçli yapıyordu. Sadece mimikleriyle güldürü yapan bir adam değildi." ifadelerini kullandı."Örnek bir sinema sanatçısı olduğu gibi, örnek bir aile babasıydı"Üniversitedeki en yakın arkadaşı Engin Yıldırım, Sunal'ın geç yaşta üniversiteye dönerek, buradan mezun olmasının nedeninin herkese ve özellikle gençlere örnek olmak olduğunu ile lisans ve yüksek lisansta aynı sırayı paylaştıklarını ifade eden Yıldırım, sanatçının vefatına kadar yakın arkadaş olmaya devam ettiğini dile Sunal ile üniversite eğitimine tekrar başlamasından sonra tanıştıklarını dile getirerek, "Filmlerdekinin aksine Kemal Sunal içine kapanık bir insandı. Filmlerde canlandırdığı gibi çok iyi bir insandı ama gerçek hayatta ciddi bir insandı. Halbuki film başka, yaşam da başkaydı. Kemal abi, ciddi, az ama öz konuşan bir insandı. Ancak ailesi ve yakın dostlarının yanında türkü söyler, şakalar yapardı. Örnek bir sinema sanatçısı olduğu gibi, örnek bir aile babasıydı. Çocuklarının hem eğitim hem sosyal açından en iyi şekilde yetişmeleri için ne gerekiyorsa yapmıştır." ifadelerini Sunal'ın okumayı çok sevdiğini, derslere de diğer tüm öğrenciler gibi çalıştığını zaman zaman telif yasasının geç çıkmış olmasından şikayetçi olduğunu aktaran Yıldırım, "Son dönem çevirdiği birkaç film ve dizi hariç telif hakkından hiç faydalanamayan mağdur sanatçılarımızdandı. Eğer faydalanabilseydi telif hakları nedeniyle belki de Türkiye'nin sayılı zenginlerinden biri olurdu." değerlendirmesini yaptı."Vefalı bir dosttu"Sunal'ın lisans döneminde en yakın arkadaşlarından biri olan Ekrem Okutan, onunla okulda başlayan dostluklarının ölümüne kadar devam ettiğini zaman zaman dizi setlerinde ziyarete gittiklerini anlatan Okutan, "Bay Kamber dizisi setinde ziyaret gittik. Kemal abiyle dizi setinde dahi ders çalışırdık. Dersleri ciddiyette takip eden bir öğrenciydi." Sunal'ın okulda herkesle diyalog kurduğunun altını çizerek, şunları kaydetti "Tüm sınavlara girerdi. İyi bir öğrenciydi. Ciddi ama espri kabiliyeti de çok yüksekti. Vefalı bir dosttu. Kadıköy'den 1,5 saatte, o zamanın şartlarında Pendik'e geldi, nikah şahidim oldu. İnsan ayrımı yapmazdı asla. Kemal ağabey ile son görüşmemiz ise vefatından 1 gün önce idi. Bana 'Ekrem, yarın senin memlekete, Batum'a gideceğim.' demişti. Ömrü vefa etmedi. Aldığım en kötü haberlerden biriydi. Televizyonlar alt yazı geçerken ben çoktan hastanenin yolunu tutmuştum. Birçok filmde beraber oynadığı rol arkadaşı Dinçer Çekmez ile morga girdik. Kemal abi, karşımda uzanıyordu. Gözlerim doldu. Ellerini tuttum, dua okudum.""İdeolojik bir saplantısını görmedim"Sunal'ın lisans ve yüksek lisanstan arkadaşı olan Dr. Ali Yeşildal ise oyuncunun çalışkan biri olduğunu öncesi Sunal ile ders notu paylaşımında bulunduklarını kaydeden Yeşildal, "Derslerine çalışıp gelirdi. Muhabbet ederdik, hoşsohbet bir adamdı Kemal abi." önce Sunal ve diğer öğrencilerle okulun yanındaki kafede oturup sohbet ettiğini anlatan Yeşildal, "Anlayışlıydı. Türbanlı kızlara karşı demokrattı, hoşgörülüydü. Masamıza zaman zaman türbanlı arkadaşlarımız da gelirdi. Konuşmaktan, muhabbet etmekten çekinmezdi. İdeolojik bir saplantısını görmedim." ifadelerini döneminden arkadaşı Gönül Yıldırım da Sunal ile daha çok sınav dönemlerinde karşılaştıklarını "Ders çalışırken o da bize katılırdı. Mezun olmak için çok çalışıyordu. Ara ara bize soru sorardı. Bize karşı nazik, saygılı ve güler yüzlüydü ama çok da ciddiydi." şeklinde konuştu. Marmara Üniversitesi Yüksek Lisans Kemal Sunal Türk Güncel Haberler
cetvelle ölçsen ağzın bükümlerinden alnına kadar en az 60 cm gelir. yahu yaşamıyorsunuz yaşıyor gibi yaparak kendinizi kandırıyorsunuz. 20 yıllık iktidarin muhafazarlık oyunlarıyla hem ruhen hem de bedenen kadar tekdüzelikle sıkışmış ki hayatlar tepkisellik bitmiş, dürtüsel olarak görünmez iplerle bağlanmış şekildesiniz. dünya beşten büyükse neden italyan roberto her akşam margarita pizzasıyla bordo şarabını içiyorken bizimkiler "faturalar bu ay ne kadar gelecek acaba?" kaygısıyla yaşıyor! dünya beşten büyükse alman helga berlin'de girmediği club kalmamış şekilde eğlenip, kiralık evinde küvetinde köpüklü banyosunu yapıp uyuyorken niçin bizim emellerimiz, ceydalarımız, gönüllerimiz 'zengin koca' peşinde? dünya beşten büyükse japon hakomoto hem işinde çalışıyorken hem de nasıl oluyor hem aikido kursuna hem de alp dağlarına tatile gidebiliyor? türkiye'deki entellektüellik kocaman sanrı, hürafe... eğer gerçekten aydınlanmış bir entelektüelite olsaydı bu yığınların bu kadar pasifize edilmesine karşı vicdan borcunu öderlerdi! gülecek bir şey bulamadığımızdan kaynaklanan türlü çirkinliğe maruz kalmamızdan , hep haksız olmamızdan , geleceğimize başkaları karar verdiğinden , borçlu doğduğumuzdan , 3 tarafı denizlerle çevrili ''cennet'' vatanı gezecek kadar bile sosyal olamadığımızdan.bkz 19 eylül 2021 gençlerin sokakta yatmaya başlamasıbkz asgari ücret bkz abraham maslow ihtiyaçlar hiyerarşisi 'ne göre insan, temelde mutlu bir insan olabilmesi için 5 yapı taşını gerçekleştirmesi gerekli. nedir bu yapı taşları;1. aşama, bkz fizyolojik. nefes alma, beslenme, boşaltım, uyku, sağlık, aşama, bkz güvenlik. beden, iş, kaynak, aile, ahlak, sağlık ve mülkiyet aşama, bkz sevgi/aidiyet. arkadaşlık, aile, cinsel aktivite ve cinsel aşama, bkz saygınlık. özsaygı, özgüven, başarı, başkalarına saygı duymak, başkaları tarafından saygı duyulmak. bu son 2 madde çok önemli5. aşama, bkz kendini gerçekleştirme. yaratıcı, erdemli, içten, önyargısız gelelim her bir maddeye, neden mutlu madde de her hangi bir sorunu olmayan, sağlık vb. insanlar için pas geçilen, temel şükür sebep madde, kişi işe girer, işe girerken sayfalarca kağıt imzalar. işte başına bir şey gelir bir sakatlık olursa şirket seni değil, kendini aklar. sen ise avukat avukat gezersin tazminat alacağım diye. bir maganda kurşununa vurulabilir veya bir sapık tarafından taciz edilebilirsin. bütün bunları geçtim, bu yaşanmayabilir, ama bilinç altında bunlar vardır. mutsuzluk en basit burada başlar. suratlar hafiften düşmeye madde, arkaşlık o kadar güzel bir olgu ve müessese ki, hiç bir tarifi yok anlatmaya yarayan. arkadaşın, kendi kanından olmayan canındır. fakat nasıldır bizde arkadaşlık, `bak falancanın oğlu/kızı arkadaşın bunu yapmış! sende anca boş işlerle uğraş`. temelde aslında bütün arkadaşlarımızın bizlere birer rakip olduğu empoze edildi. ee dostlarda sallanmaya başladı, mutsuzluk hafiften hatta baya baya boy göstermeye madde, yukarıda ki maddelerde arızalar başlayınca, insan kimseye saygı duymamayı öğrendi. doğal olarak kendine olan saygıyı, öz saygıyı da kaybetti. mutsuzluk küpü olduk mu? hadi çok çok güzel gitti işler, bu basamağa kadar gelebildik. ki, belli soyadlarına sahip ailelerden olmadıktan sonra bu basamak biraz hayal ama, oldu da geldik. zaten mutluluğun ta kendisi biz oluyoruz. fakat, bunu unutalım. arkadaşlarımızın aslında rakiplerimiz, sokakların aslında bir gün tecavüze uğrayabileceğimiz, okulların yaratıcılığı geliştirme değil de, at gözlüğü takıp deh denilen yarış kurumları olduğunu düşünelim. mutsuz insanın bırakın gelişmeye, adım atmaya bile enerjisi olmaz. durum böyle olunca, güzelim, cefakar, şanlı şerefli türk insanının o güllere layık yüzü, nasıl asık olmasın? hiç kuzey avrupa ülkelerinde toplu taşımaya binmemiş yazar beyanı. ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın.
İSTANBUL AA KENAN IRTAK Öğrenci affıyla dönerek bitirdiği ve daha sonra yüksek lisans yaptığı Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden hocaları ve arkadaşları, Türk sinemasının "gülen ve güldüren yüzü" Kemal Sunal'ı her dönem en çok izlenen filmlerin unutulmaz karakterlerinden olan Sunal, vefatının 21. yıl dönümünde yad eğitimini 11 yılda bitirdiği Vefa Lisesi'nde tamamlayan Sunal, tiyatroya devam ederken şu anki adı Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi olan Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksekokulu'nda 2 yıl öğrenim eğitimini yoğun tiyatro turneleri sebebiyle yarım bırakan Sunal, 1992'de çıkan "öğrenci affı" sonrasında üniversitenin 2. sınıfından devam etti. Sunal, 51 yaşındayken 1995'te mezun sanatçı, daha sonra fakültenin Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü'nde yüksek lisans yaparak, "Televizyon ve Sinemada Kemal Sunal Güldürüsü" başlıklı bir tez ve yüksek lisanstan hocaları ile bazı arkadaşları usta oyuncu Kemal Sunal'ı AA muhabirine yüksek lisans tez danışmanı Prof. Dr. Şükran Kuyucak Esen, sanatçıyı bu çağın "Nasrettin Hocası" olarak tanımladığını derslerine devam eden ve öğrenmeye önem veren bir öğrenci olduğunu anlatan Esen, usta oyuncunun, Türkiye'nin en tanınmış oyuncusuyken, birdenbire sıradan ve dikkat çekmeyen bir öğrenci kılığına bürünebildiğini öğrenciliğin tüm gereklerini yerine getirdiğini belirten Esen, "Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Nişantaşı Binası'nın koridorlarındaki ders notu alışverişi, sınavlarda heyecanlanışı, ödevlerini hazırlarken telaşlanışı ile arkadaşlarından hiçbir farkı yoktu. Hatta notlarını öğrenmek için, not bürosundaki 'Masum abi'ye dil dökmesi, çaycı müstahdemlerle arkadaşlığı, tümüyle diğer öğrenciler gibiydi. Ama diğer öğrencilerden önemli bir farkıysa 'Türk Sineması' derslerinde, film çekimleriyle ilgili ayrıntılı bilgileri hocası ve arkadaşlarıyla paylaşması, yönetmen Ertem Eğilmez’in setlerde yaptıkları üzerine bilgiler ve anılar aktararak, dersi renklendirmesiydi." sınıf arkadaşlarının Sunal'ın kendilerinden ayrı görmediklerini, ona arkadaşça yaklaştıklarını, onun da bu ilgiye aynı şekilde karşılık verdiğini dile "kendi sineması" hakkında yüksek lisans tezi yazdığına dikkati çeken Esen, şöyle devam etti"Tezinin adı 'Televizyon ve Sinemada Kemal Sunal Güldürüsü' idi. Türk Sineması dersi sırasında vize ödevi olarak, Kemal Sunal filmlerini incelemesini istemiştim kendisinden. O zaman ödev kapsamında incelediği bu konuyu, tez konusu belirlerken hatırlattı ve Kemal Sunal filmlerini tez olarak yapmak istediğini belirtti. Sonuçta, tezde her film çözümlenmedi ama dönemin Türkiye'sinin sosyolojik yapısı ortaya konularak, bu yapıda 'Kemal Sunal filmleri' konu ve kahraman tiplemesine göre gruplandırıldı. Ayrıca bu filmlerin yıllar içinde hem sinemada hem televizyonda neden bu kadar çok izlendiği araştırıldı. Kemal bey tezini, bilim insanlarının, sanatçı ve gazetecilerin görüşlerine dayandırarak yazdı. Tezini kendi filmleri üzerine yazmış olması, kendi sineması üzerinde bir değerlendirme yapmasını ve kendisine yeni hedefler çizmesini de sağladı sanıyorum. "Esen, Sunal'ın hayatı ciddiye alan ve asık suratlı olmayan biri olduğuna dikkati çekerek, halkın gözünde starlaşmış olmasına rağmen onun doğal ve sıradan bir yaşamı olduğunu sözlerine kopya çekerken yakaladıO dönem araştırma görevlisi olan Prof. Dr. Necmi Emel Dilmen ise Sunal'ın milyonları güldüren çok ciddi bir adam olduğunu normal hayatta ciddiyet kalkanının olduğunun dile getiren Dilmen, "Ama onun yanında çok kıvrak bir zekası da vardı." gözetmen olarak girdiği bir sınavda Sunal'ı kopya çekerken gördüğünü aktararak, "Ben de yeni bir asistanım, 23 yaşındayım. Yanına gidip utana sıkıla, 'Notları kaldırsanız mı?' dedim. O da, 'yıllarca kopya çekmeme güldünüz, şimdi buna neden kızıyorsunuz?' dedi. Karşılıklı gülüştük ama sonunda notları kaldırdı. O uyarıyı gayet ciddiye aldı." diye hem sınıf arkadaşları hem de genç hocalarla çok iyi anlaştığını aktaran Dilmen, "Onlarla arada çay, kahve içerdi. Yeşilçam ile ilgili çok şey anlatırdı. 'Sinema tarihi' diye bir ders alıyordu ama kendisi çok canlı bir tarihti. Kemal Sunal güldürüsünün aslında dayandığı toplumsal yapıyı iyi etüt etmişti. Yaptığı her hareketi bilinçli yapıyordu. Sadece mimikleriyle güldürü yapan bir adam değildi." ifadelerini kullandı."Örnek bir sinema sanatçısı olduğu gibi, örnek bir aile babasıydı"Üniversitedeki en yakın arkadaşı Engin Yıldırım, Sunal'ın geç yaşta üniversiteye dönerek, buradan mezun olmasının nedeninin herkese ve özellikle gençlere örnek olmak olduğunu ile lisans ve yüksek lisansta aynı sırayı paylaştıklarını ifade eden Yıldırım, sanatçının vefatına kadar yakın arkadaş olmaya devam ettiğini dile Sunal ile üniversite eğitimine tekrar başlamasından sonra tanıştıklarını dile getirerek, "Filmlerdekinin aksine Kemal Sunal içine kapanık bir insandı. Filmlerde canlandırdığı gibi çok iyi bir insandı ama gerçek hayatta ciddi bir insandı. Halbuki film başka, yaşam da başkaydı. Kemal abi, ciddi, az ama öz konuşan bir insandı. Ancak ailesi ve yakın dostlarının yanında türkü söyler, şakalar yapardı. Örnek bir sinema sanatçısı olduğu gibi, örnek bir aile babasıydı. Çocuklarının hem eğitim hem sosyal açından en iyi şekilde yetişmeleri için ne gerekiyorsa yapmıştır." ifadelerini Sunal'ın okumayı çok sevdiğini, derslere de diğer tüm öğrenciler gibi çalıştığını zaman zaman telif yasasının geç çıkmış olmasından şikayetçi olduğunu aktaran Yıldırım, "Son dönem çevirdiği birkaç film ve dizi hariç telif hakkından hiç faydalanamayan mağdur sanatçılarımızdandı. Eğer faydalanabilseydi telif hakları nedeniyle belki de Türkiye'nin sayılı zenginlerinden biri olurdu." değerlendirmesini yaptı."Vefalı bir dosttu"Sunal'ın lisans döneminde en yakın arkadaşlarından biri olan Ekrem Okutan, onunla okulda başlayan dostluklarının ölümüne kadar devam ettiğini zaman zaman dizi setlerinde ziyarete gittiklerini anlatan Okutan, "Bay Kamber dizisi setinde ziyaret gittik. Kemal abiyle dizi setinde dahi ders çalışırdık. Dersleri ciddiyette takip eden bir öğrenciydi." Sunal'ın okulda herkesle diyalog kurduğunun altını çizerek, şunları kaydetti"Tüm sınavlara girerdi. İyi bir öğrenciydi. Ciddi ama espri kabiliyeti de çok yüksekti. Vefalı bir dosttu. Kadıköy’den 1,5 saatte, o zamanın şartlarında Pendik'e geldi, nikah şahidim oldu. İnsan ayrımı yapmazdı asla. Kemal ağabey ile son görüşmemiz ise vefatından 1 gün önce idi. Bana 'Ekrem, yarın senin memlekete, Batum'a gideceğim.' demişti. Ömrü vefa etmedi. Aldığım en kötü haberlerden biriydi. Televizyonlar alt yazı geçerken ben çoktan hastanenin yolunu tutmuştum. Birçok filmde beraber oynadığı rol arkadaşı Dinçer Çekmez ile morga girdik. Kemal abi, karşımda uzanıyordu. Gözlerim doldu. Ellerini tuttum, dua okudum.""İdeolojik bir saplantısını görmedim"Sunal'ın lisans ve yüksek lisanstan arkadaşı olan Dr. Ali Yeşildal ise oyuncunun çalışkan biri olduğunu öncesi Sunal ile ders notu paylaşımında bulunduklarını kaydeden Yeşildal, "Derslerine çalışıp gelirdi. Muhabbet ederdik, hoşsohbet bir adamdı Kemal abi." önce Sunal ve diğer öğrencilerle okulun yanındaki kafede oturup sohbet ettiğini anlatan Yeşildal, "Anlayışlıydı. Türbanlı kızlara karşı demokrattı, hoşgörülüydü. Masamıza zaman zaman türbanlı arkadaşlarımız da gelirdi. Konuşmaktan, muhabbet etmekten çekinmezdi. İdeolojik bir saplantısını görmedim." ifadelerini döneminden arkadaşı Gönül Yıldırım da Sunal ile daha çok sınav dönemlerinde karşılaştıklarını "Ders çalışırken o da bize katılırdı. Mezun olmak için çok çalışıyordu. Ara ara bize soru sorardı. Bize karşı nazik, saygılı ve güler yüzlüydü ama çok da ciddiydi." şeklinde konuştu.
Başlığım dün olduğu gibi bugün de tırnak içinde.. Çünkü dünkü başlığı, Haşmet Babaoğlu'nun enfes bir yazısından ödünç almıştım. O yazının yayınlandığı cuma günü, benden 3 sayfa önce üstat Nihat Hatipoğlu'nun sayfasının manşetinde "Gülümsemek sadakadır" başlığı vardı.. Bu başlık da Hoca'dan ödünç.. 1990'da başladığım bu köşede "gülümseme"nin yarattığı mucizeleri kaç defa yazdım hatırlamıyorum.. Ve de çok şikâyet ettim.. "Yahu ne gülmeyen milletiz. Sokakta tek başına yürürken gülümseyen bir yüze rastlayamayız. Hadi etraftaki yabancılar arasında yürüyenlerin asık suratlı olmasını kabul edelim.. Yahu sabahın yoğun saatlerinde odasına çıkmak için asansör bekleyen biz Sabah mensupları, birbirimize tebessüm edip, 'Günaydın' diyemez miyiz?. Desek ölür müyüz?. Hayır!. Hemen herkeste bir karış surat.. Asansöre binersiniz. Sizden önceki katta binene 'Merhaba' demezsiniz. 'Günaydın' demezsiniz.. 'Selamünaleyküm', 'Tanrı'nın selamı' demektir. Birbirimizden Tanrı'nın selamını bile esirgeriz.. O da zaten gülümsemek bir yana, yüzünü, gözünü kaçırır. İnerken de öyle.. Niye böyleyiz biz" diye çok yazdım, çok sordum.. Niyesini bilmem ama, hem de nasıl böyleyiz.. "Karı gibi gülme lan" diye bir laf dünyanın hangi dilinde var?. Hem kadını aşağılayan ve ayrımcılık yapan, hem de bu yolla gülene söven bir deyim durup dururken çıkmamış ya.. Nihat Hoca "Gülümsemek sadakadır" derken, kaynağını da açıklıyor.. Hazreti Ali, bir gün Hazreti Peygamber'e "Çok sadaka dağıtamıyorum" diye yakınmış. Hz. Peygamber, "Tebessüm et, bu da bir sadakadır" demiş.. Nihat Hoca "Hz. Peygamber 'Tebessüm et, bununla mutlu ol' demek istedi" diye açıklıyor.. İnanır mısınız, Ercan izinli ve rahatsız. İşler Caner'e yıkılınca bir yardımcı almamız şart oldu ki, Caner hiç değilse haftalık izin yapabilsin.. Yeni arkadaş Nihat'a benim arabamı sürmenin ilkelerini anlatıyorum.. "İki araba yolda karşılaşırsak ve mutlak birimizin yol vermesi gerekiyorsa, yol veren daima ve kesin biz olacağız.. Bu arabada 'Yol benim. Hak benim' diye bir kural yok. Ne olursa olsun, yolu biz vereceğiz. Bizde 'Yol verme' diye bir âdet hiç olmadığından öbür arabanın sürücüsü yol verdiğimizi anlamayabilir. O zaman ikimiz de durur kalırız. Bunu önlemenin yolu da basit. Yol verdiğini belli edeceksin. Öbür sürücüye gülümseyecek ve elinle 'Buyurun' işareti yapacaksın.. Hiç beklemediği, hiç alışkın olmadığı bu jestin onu mutlu edecek. Arabasını ilerletirken o da sana gülümseyecek, hatta el sallayıp teşekkür edecek.. Ve fark edeceksin ki, hiç tanımadığın birinin gülümsemesi de seni mutlu edecek.. Belki o yol verdiğin sürücü de, yol vermenin nasıl mutlu bir olay olduğunun farkına varacak.. İçlerinden bir teki bile gülümseyerek ve eliyle işaret ederek 'Buyurun' demenin nasıl bir mutluluk olduğunu öğrenir ve aynisini kendi de uygulamaya başlarsa, bir uygar insan daha kazanmış oluruz." Nihat Hoca'mın "Gülümsemek sadakadır" yazısıyla, benim onlarca "Niye gülmüyor, niye tebessüm etmiyoruz?" yazılarım, dünyaca ünlü Gallup Araştırma Enstitüsü'nün bu yıl açıkladığı "Dünya Duygu Haritası"nı hatırlattı. Bizde minnacık bir haber olmuş, Sevgili Ertuğrul Özkök de üzerine birkaç satır yazmıştı. Ben yazmadım, sakladım.. Hani "Sakla samanı, gelir zamanı" deriz ya.. İşte bugün, o gün.. 1935'te Gallup adlı bir gazeteci tarafından kurulan, 1980'lerde dünya çapında araştırmalara başlayan, 2014'te "Dünyanın En Ciddi, En İnanılan Araştırma Şirketi" seçilen Gallup, 2021 yılı Dünya Duygu Araştırması'nın sonuçlarını açıklamıştı. Dün, "ulusal öfkemiz"i yazmıştım, Haşo'dan ilham.. Bugün de "gülümsemeyişimiz"i.. Nihat Hoca'dan el alarak.. Gallup anketçileri çeşitli ülkelerin sokaktaki adamına, "Dün herhangi bir şeye gülümsediniz ya da kahkaha attınız mı" diye sormuşlar. Sonuç.. Bu araştırmaya göre, tebessüm ve gülme konusunda, dünyada sondan beşinciymişiz. "Evet" diyenlerimiz yüzde 41'de kalmış çünkü. Altımızdaki dört, Bangladeş, Nepal, Lübnan ve Sırbistan.. Bunlara bakıp, en çok gülen ülkelerin de en gelişmişler olduğunu düşünmeyin, yanılırsınız. Dünyanın en gülen ülkesi yüzde 85 "Evet" ile Senegal!. Aklınıza gelir miydi?. Ardından gelenler, Paraguay, Sri Lanka, İzlanda ve Güney Amerika.. Gelelim "Sakin.. N'olur sakin" başlıklı dünkü yazımıza.. Yani öfkemize.. Gallup, dünya sokaklarında dolaşıp insanlara, "Son 24 saat içinde öfke hissi duydunuz mu?" diye de sormuş.. Sonuç.. Birinci Irak, ikinci TÜRKİYE.. Yüzde 44 "Evet" demişiz. Üçüncü Lübnan, dördüncü geçen hafta darbe olan Tunus.. Beşinci Mısır.. Dünyanın en az gülen ve en çok öfkelenen ülkeleri arasında olunca, her gün üçüncü sayfalarımızı dolduran cinayet, intihar, katliam haberlerine niye şaşırıyoruz ki?. Doymak bilmeyen ihtiraslarımız, ucu bucağı olmayan hayallerimiz, yaşadıklarımız ve elimizde olanlar bizi mutlu etmiyor, tam tersine "Gözünün üstünde kaşın var" lafına öfkelenip silaha sarılmamıza ya da durup dururken mutsuzluğa kapılıp ruhsal yıkıntımıza sebep oluyor.. Bizim, kelimenin tam anlamı ile toplum psikologlarına ihtiyacımız var. Hayattan tat almayı öğretecek toplum uzmanlarına yani.. Bir de öfkeyle saldıran değil, "gülümseyerek sadaka dağıtan" toplum liderleri lazım, değil mi Nihat Hocam!. * İÇİMİZDEKİ YANGIN... Sevgili Zeynep Özyılmazel, Bodrum'da yarı iş, yarı tatil kısa bir süre geçirdi. Daha uzun olmasını planlamıştı, ama bir yanda pandemi, bir yanda yangınlar süreyi kısaltınca İstanbul'a döndü. İstanbul, Karaköy'deki evinin penceresi demek, okurlarımız iyi bilir.. Dönüş, "Beklenmeyene Yazılar" kitabında topladığı Pencere önündeki ilhamla kaleme aldığı yazılara da dönüş oldu ve ilki geldi.. Buyurun "İçimizdeki Yangın"ı.. *** Günlerdir içimden geçirdiğim cümleleri toparlamaya çalışıyor, yazabildiklerimi tekrar tekrar siliyor, sonunda hiçbir yere varamıyorum. İçim karışık, duygularım karışık... Birçoğumuz gibi... Günlerce yangın haberleriyle yatıp kalktığım için ne kadar yorgun düştüğümü fark etmemişim. Dün bütün gün gözümü açamadan uyuyunca anladım. Bu kadar güzelliğin, bu kadar canın yanıp gitmesine kahrolmamak mümkün mü? Ama anlaşılan bunu kanıtlamak da gerekiyormuş. Herkes yangın görüntülerini paylaşırken, ben farklı bir şey yapmak istedim. Hani her gün Instagram hesabımın "hikâye" bölümünde bir nevi Modern Saatli Maarif Takvimi yayınlıyorum ya... Günün şiiri, şarkısı, sözü, önerisi, sorusu... Orada memleket şiirleri, şarkıları paylaştım, "Birbirinize karşı anlayışlı olun" dedim, "Eğer her şeyde bir hayır varsa, bu yaşananlardaki hayır ne olabilir" diye düşündüm. "Eğer Allah istemeden hiçbir şey olmaz ise, Allah ne görmemizi istiyor olabilir?" diye sordum... Ne ruhsuzluğum kaldı dostlar, ne anlayışsızlığım... Pek güzel laflar yedim bazı takipçilerimden... Herhalde ağlarken fotoğraflarımı paylaşmalı, küfür kıyamet paylaşımlar yapmalı, bağışlarımın faturalarını yayınlamalıydım... Oysa seneyi işsiz geçiren tüm yiyecek, içecek ve müzik sektörü, sessizce ve tabii ki gönülden geri çekildiğinde ve de üstelik tüm imkânsızlıklar içindeki imkânlarını seferber ettiğinde bunu pek az kişi fark etti.. Ama bu arada gerekli yerlere para yediren bazı gece kulüpleri, üstelik de saat kısıtlamasına rağmen, sabaha kadar "gizli" eğlenceler düzenlerken bu kimse tarafından görülmedi... görmezden gelindi... Sosyal medya sayesinde harika organizasyonlar da yapıldı. Takdir etmemek, sevinmemek, böyle bir gücün olmasının güvenini yaşamamak, bu vesileyle vatandaşlarımızın yardımseverliğine şahit olmaktan gurur duymamak mümkün değil. Ancak tehlikenin farkında mısınız? O sürekli yakındığımız kutuplaşma ateşinin nasıl harlandığını görüyor musunuz? Artık taraflar! bile kendi içlerinde bölünmüş vaziyetteler. Oysa biz bir değil miydik? Her inanca, her düşünceye, her görüşe kucak açmayacak mıydık? Kimse kimseyle aynı fikirde olmak zorunda değil. Herkes haklı da olamaz. Zaten alınmayan tedbirler, yanlış kararlar, yapılması gerekenler çıkmayacak mı ortaya? Ama bu linç kültürü bize bir arpa boyu yol aldırmayacak. Ortada her ne hata varsa, yanlış giden her neyse, sonunda düzeltecek olan yine bizler değil miyiz? Peki bunu öfkeyle mi yapabiliriz yoksa sükûnetle mi? Akılla mı yapabiliriz, fevri davranarak mı? Suçlayarak mı yapabiliriz, "Benim bunda payım nedir?" diye sorup kendimizi sorgulayarak mı? Zaman insan olmaya dair tüm bildiklerimizi masanın üzerine koyup iyice düşünme zamanı dostlar... Aksi takdirde bugünden daha iyisini yaşamayı beklemek ahmaklık olur... ................... Müzik önerisi İnsan Olmaya Geldim - Arif Sağ * Ünal Özüak/Kitap ENFES BİR TARİHİ, SİYASİ POLİSİYE... Elinizden bırakmadan bir solukta okuyacağınız, BALKAN HAYALETLERİ adlı, Hayy Yayınları'ndan yeni çıkan siyasi polisiye romanına "Bugün günlerden son gün" alt başlığıyla giriyor Ahmet Sevindik. Balkanlar'dan Manisa'ya, İstanbul'a, oradan tekrar Balkanlar'a uzanan yüz küsur yıllık bir ticaret, tarikat, cemaat, akçeli işler, cinayet hikâyesini... MİT, Sırp polisi ve istihbaratı, Sırp mafyası arasında olayın peşini bırakmayan eski emniyet mensubu Orhan Derman ve onun ekibinin serüveninde anlatıyor. Daha doğrusu yaşatıyor. Graham Green'in ünlü "Üçüncü Adam" ve "Havana'daki Adamımız" kült polisiyeleri kıvamında yazılmış BALKAN HAYALETLERI sayfalarını tez çevirmek, düğümleri çözmek için sabırsızlanacaksınız. "Delilleri takip ederseniz suçluyu bulursunuz ama parayı takip ederseniz neyle karşılaşacağınızı bilemezsiniz!" diyor romanın kahramanı Orhan Derman.. Orson Welles'in devleştiği "Üçüncü Adam" 1949 ve Alec Guinness ile Maureen O'Hara'nın birlikte efsane oyunculuk sergiledikleri "Havana'daki Adamımız" 1959 filmleri gibi Balkan Hayaletleri'nin filmi çekilse "Behzat Ç." rolünde harikalar yaratan Erdal Beşikçioğlu, Komiser Derman rolüne cuk oturur. Kinin ve nefretin kemikleştiği Balkanlar coğrafyasında "Balkan Hayaletleri Bugün Günlerden Son Gün", bizim tarihimizde facia olarak geçen Balkan Savaşı'ndan sonra bir kanadı Makedonya'dan kaçarak Anadolu'ya sığınan, diğer kanadı Makedonya'da kalmayı tercih eden bir ailenin yaşadıklarına odaklanıyor. Ailenin asırlık dramını okurken Moda Mektep Sokak No 22'deki ahşap evimizin tavan arasındaki ceviz sandıktan bulup çıkardığım, yığınlar halinde üst üste istiflenmiş asker, kadın, çoluk çocuk Türk cesetlerinin soluk, sepya sarısı resmini gösterdiğimde gözleri dolarak "Bulgar mezalimi" diyen ciciannem geldi gözümün önüne. Trabzonlu Kahyaoğulları'ndan Zennube Hanım'ın, yüz yaşını devirdikten sonra geçirdiği demans yüzünden zaman zaman evden kaçıp "Enver'lere gidiyorum" diye Moda'da mırıldanarak dolaşırken, tanıyanlar tarafından "Tamam hanımefendi sizi saraya götürelim" diye eve döndürülmesi hoş çocukluk anılarımdandır. Ciciannem, Mustafa Kemal ve ünlü İttihatçıların Harbiye'deki tabiye, gerilla savaşları hocası Trabzonlu Miralay Nuri Bey'in eşiydi. Şevket Süreyya Aydemir, "Tek Adam" kitabında Mustafa Kemal'e Kurtuluş Savaşı'mızın gerilla savaşı taktiklerini Harbiye yıllarında öğreten hoca olarak bahseder Nuri Bey'den... İşte o Nuri Bey'in kılıç ve nişanlarıyla dekman Kovboyculuk gibi bir eski çocuk oyunu oynarken aşağı getirerek büyük anneannemi ağlattığım o resmin siyasi polisiye romanını yazmış Ahmet Sevindik, BALKAN HAYALETLERİ diye.. Bizim Kadıköy Maarif Koleji'nin mezunu, ülkemizin önemli sinema adamlarından biri olan Eriş Akman, "Senaryonun sırrı hikâyenin sağlam olmasından geçer" der. Ahmet Sevindik, çok sağlam hikâyeye oturtmuş ilk romanını... Osmanlı'nın dört düvele karşı mücadele verdiği Balkan Savaşı'nda yaşadığı toplu kıyım fotoğrafları benim de gözlerimi doldurdu. Soykırım edebiyatı yapan ABD Başkanı Biden görmeli bunları... Biz soykırım anması yapacak olsak hafta olurdu... * TEBESSÜM - Kara kedi görmek gerçekten uğursuz mudur?. - Evet.. Fareler için.. * SEVDİĞİM LAFLAR Hayatın kötü günleri de olmalı ki, insan dayanıklılığını ve cesaretini gösterebilsin. Senancour Yasal Uyarı Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
asık suratlı olmayan yüzü her zaman gülen